Oryantiring Macerası

Oryantiring Macerası


Oryantiring sporunu defa kez duymuş olmama rağmen hiç dikkatimi çekip ne olduğuna dair bir araştırma yapmamıştım. Taki İstanbul Doğa ile yaptığım sülüklü göl meteor yağmuru kampına katılana denk. Bu kamp etkinliğine giderken ve gelirken Özgür bey (Avcı) derneğin bu spor dalında da aktif olduğunu ve oryantiring sporunun ne olduğunu hoş bir anlatımla anlatınca benim içimdeki kıvılcım parlayı verdi. Bir kaç ay sonra yapılan oryantiring antrenmanını görür görmez başvurdum. Ve oryantiring sporunun verdiği müthiş keyfi yaşamaya başlamıştım artık. Bir iki etkinlik sonrasında 19 – 20 Ocak da Ordu da yarışma olduğunu gelen katılımcılara söyleyip, kulübümüz sporcusu olarak katılır mısınız  diye sorulduğunda fazla düşünmeden katılacağımı bildirdim.

Oryantiring takımında ki arkadaşlarla sadece etkinliklerde kısa sohbetler yapmıştım samimiyetim pek olmadığından uzunca bir süre istanbul doğanın etkinlik sayfasından Ordu yarışması için etkinlik açılması için bekledim. Ama maalesef beklemek boşuna imiş bir müddet sonra bunun farkına vardım. Şehir dışı en az bir gece konaklama yapılacak bir etkinliğe bir hafta iki hafta kala etkinlik açılıp duyuru yapılacak değildi ya Zaten yarışma ya son başvuru tarihi de 14 Ocaktı. Vazgeçmişlerdi kesin. 1 Ocak da dernek başkanı Süleyman beye Ordu daki yarışmaya kulüp olarak katılıp katılmayacağını sordum. Cevap olarak Oryantiring takım kaptanı Sıddıkın numarasını aldım. Aynı şekilde Sıddık a sorduğum da bana cevap dahi yazmadan beni oryantiring yönetim grubuna dahil etti. Kulüp  içinde Ordu yarışmasına yönelik

hareketlilik benimle birlikte artık hızlanmış oldu.

Etkinlik açılana kadar Beş kişilik takımımız oluşmuştu. Takım kaptanımız Sıddık, Eğitmenimiz Özgün 35 yaş kategorisinin gururu Hasan Kaan ve iki kazazede ben ve Mehmet. Etkinlik açılıp sayfada duyurusu yapıldı ama Etkinliği açmadan önce oluşan takımımızın dışında maalesef katılımcı olmadı. Tabi bunda etkinliğin çok geç açılmasının payı büyük.

Bizler artık Ordu için gidiş geliş konaklama için planlamalarımızı yapmaya başladık ama herşeyden önce yarışmaya başvurabilmek için oryantiring federasyonu’ndan lisans çıkartmak gerekiyordu. Ben Ekim ayında yapılan yürüyüş seminerleri sırasında lisans başvurusu için form doldurup verdiğim için kafam rahattı. Arkadaşlarda evraklarını tamamlayıp Osman abiye (Yaşar) teslim ettiler. Lisanslar da çıktı. Benim lisansım da 12 Ocak cumartesi elime ulaştı. Ama ufak bir sorun vardı sanki lisansımın üzerinde oryantiring federasyonu yerine dağcılık federasyonu yazıyordu. Spor dalı kısmı da boş idi. Önemsemedim daha oryantiring federasyonu tam olarak ayrılmadı demek ki spor dalı kısmı da onun için boş bırakılmıştır diye düşündüm. Sonuçta ben formu doldurup verdiğimde oryantiring olarak yazmıştım Süleyman beyede Osman abi ye de özellikle belirtmiştim oryantiring olarak çıkartmak istiyorum demiştim. Demiştim ama lisans için formu elle doldurmuştum bilgisayar da doldurulması gerekiyormuş. Benim formu bilgisayar ortamına aktarırken oryantiring gözden kaçmış ve dağcılık kısmı değiştirilmeden bırakılmış haliyle benim başvurum da yapılamıyordu. Gün olmuş 14 Ocak başvuruların son günü o kadar gitmeyi arzuladığım Ordu ya gitmek artık anlamsızlaşmıştı. Yarışmaya katılsam dahi tasnif dışı olarak yarışacaktım.Lisans çıkartmak zor iş değil aynı gün içinde yapılabiliyor lakin evrakların tam ise. Rapor, resim ve formu hazırlayıp Küçükçekmece  den karşıya geçmem lazımdı. Tabi çalıştığım için bunu aynı gün içinde tamamlayıp yetiştirmenin mümkünatı yoktu. Süleyman bey yurt dışında olmasına rağmen bu durumla ilgilenip lisansı çıkardığımız da sorun kalmayacağını benim başvurumun federasyonca – geç te olsa- yapılacağını bildirdi, evraklarımı dijital ortamda Osman abi ye ulaştırmamı istedi. Salı sabahı Osman abi lisansımı çıkarmıştı. Federasyondan da güzel haber gelmişti başvurular uzatılmıştı. Artık bende kayıtlı bir sporcu olarak yarışacaktım.

Ordu için planlarımızı yapmıştık. Ekonomik olsun diye takımda dördümüz araçla gidecektik Kaan ise araçla gece yolculuğu yapmayı istemediği için uçakla geldi. Bizler istanbulun trafiğinden kurulduktan sonra rahat bir yolculukla sabah saatlerinde Orduya vardık. Eşyalarımızı konaklayacağımız öğretmen evine bıraktıktan sonra Kaanı da alıp Yumrutaş köyündeki yarışma alanına geçtik. Yarışma alanın da köy ahalisinin ve yarışma tertip komitesinin güler yüzü ile karşılaştık. Başvurularımızı dört kişi 21-B birimiz de 35 yaş kategorisinde yapmıştık. 21- B de yeterli başvurunun olmaması nedeniyle bizleri 21-A almışlardı. Bu kategorinin parkuru bizim başvurduğumuzdan bir nebze daha zor olan bir parkur. Bu durum bizdeki heyecanın boyutunu artırdı. Haritacı ve parkur sorumlusu Yüksel beyle tanıştığımızda  ikinci bülten federasyonun sayfasında yayınlanmadığı için parkurun nasıl olduğu sorduk. Gece yolculuk yaptığımızdan uykusuz olduğumuz için olacak ki hedeflerin çok kolay olduğunu yol kenarlarında olduğunu söyledi niyetinin sadece bizim motivasyonumuzu yükseltmek olduğunu düşünüyoruz. Heyecanımız oldukça yüksekti takımda ki üç kişinin ki biri benim, ilk kez ulusal bir yarışmada deneyim kazanacaktık. Ben oryantiring e başlayalı daha üç dört ay oluyor ve toplamda da altı oryantiring deneyimim vardı. Zaten takımımızda en deneyimli arkadaşın dahi bir yıllık geçmişi yok. Bu ne özgüven niye katıldınız bu yarışmaya diyorsunuz büyük olasılıkla. Niye mi katıldık? Bu sporun bizler üzerinde etkisi büyük, müthiş bir haz alıyoruz. Bu yazıyı okuduğunuza göre sizin de ilginiz var oryantiringe eğer daha hiç yapmadıysanız en yakın zamanda antrenmanlarımıza sizleri bekleriz bu sporun verdiği hazzı muhakkak yaşamalısınız. Bizler açılış töreninin ardından parkur başına geçtik ısınmamızı da yaptıktan sonra çıkış  saatimiz dolduğu gibi haritalarımızı alıp parkura çıktık.

21-A 4,3 km lik bir parkur 35 yaş ise 3,5 km lik. Haritalar 1/7500 ölçekli ve münhani aralığı 5 metre. Haritayı elime alıp incelemeye başladığımda ilk hedefin nerede olduğu değilde münhani çizgilerin sıklığına baktım. Daha doğru bir ifade kullanacak olursam bakakaldım. Birinci hedefime doğru patika ve yolu takip edip yürüyerek yaklaştığımda neredeyse hiç bir hedefiminin yol üstünde olmadığı hepsinin vadi diplerinde yada yamaçlarda olmadık yerlere konulmuş olduğunu iyice farkına varmışım. Birinci hedefim için yamaçtan aşağı inip hedefi bulup geri çıktıktan sonra ikinci hedef sol tarafta kalmasına rağmen sağa dönüp Arabayı park ettiğim yere doğru yöneldim.Daha iki yıl olmamış bir trafik kazası nedeni ile ayağımda Platin var burada kendimi aşırı zorlayıp riske atamazdım. Vazgeçmiştim sadece pazar günkü şehir yarışmasına katılırdım artık. Taa İstanbul dan kalk gel birinci hedefte pes et olacak iş değildi., 14 – 15 yaşlarında ki çocuklar bu yamaçlar da düz yolda koşar gibi ilerlediklerini gördükçe onlardaki enerjiyi hissettikçe niye yapmayayım ki düşüncesi ağırlık bastı. Ve ikinci hedefe doğru yöneldim. Birinci hedefin sol çaprazına geldiğimde bizim takımdan Özgün ikinci hedefe yamaçtan geliyordu. Eğimin izin verdiği kadar hızla iki ye ardından yamacın zirvesinde ki üç ilerledik. Özgün benle arayı açmıştı. Ben dördüncü hedefin olduğu yamacın tepesine çıkıp dördüncü hedefi görmeye çalışırken özgün hedefi bulmuş yamaçtan ayrılıp yola çıkmıştı. Bende hedefi bulup beşinci hedefe doğru yol almaya başladım yoldan gittiğim halde koşmuyordum daha 19 hedefim vardı ve enerjim yetmeyecekti. Farkındaydım. Onun için köyün içinden geçerken bir paket kuruyemiş almış yarışmayı iyice gezi formuna sokmuşum. Bir elimde harita bir elimde kuruyemiş geze geze beşinci hedefe ilerlerken arkamdan Özgün ün geldiğini farkettim. Dördüncü hedeften sonra yanlış yöne dönmüş. Ama yine doğru yolda değil.

Bende kuruyemişi aldıktan sonra iki bina arasındaki dar sokağı hiç görmemişim bir sonraki sokaktan devam etmişim. Bu yolda bir süre birlikte gittikten sonra yanlış sokakta olduğumuzu fark ettik ama haritada tam olarak neredeydik. Neresi burası? Kendimizce bir tahminde bulunduktan sonra yoldan dönmek için çok geçti fazla zaman kaybetmiştik daha fazla zaman kaybedemezdik. Yamaçları kullanarak beşe doğru ilerledik. Yolda diğer hedefleri arayanların hedeflerinden nokta atışı yerimizi belirleyip beşe vardık. Burada Sıddıkla karşılaştık Altıncı hedefi de bulduktan sonra vadinin karşı tarafında olan yediye yönelik. Dere yatağı çok derinleşmişti. Herkes kendince en uygun yerden geçmeyi tercih etti. Üçümüz artık ayrılmıştı. Ben biraz fazla yukarı çıktığımı düşünürken önde Özgünü de görünce doğru ilerlediğime karar verdim ama ilk gördüğümüz hedef bizim birinci hedefimizdi. Fazla çıkmıştık. Çok önemsemedim çünkü hem yerimizi tespit etmiş olduk hemde bir ile yedi birbirine yakındı. Hızlıca Özgün yedi ye yöneldi ben de arkasından yamaçtan yaklaşık altı münhani çizgisi aşağı indikten sonra bir hedef göründü. Özgün hedefin başına geldiğinde bu hedefinde sekizinci hedef olduğunu söyledi. Yedi yedi nerede? benim hemen arkamda yukarıdan gelenler göremeyeceği şekilde  çalıların arka tarafına konulmuş. Hızlıca yedi ve sekizinci hedefler de SI cihazımızı(yüzüklerimizi) okutup vadinin diğer tarafında ki dokuza ardından bir toprak yolun kıvrımında bulunan geldiğimiz taraftaki kısmı set şeklinde yükselen bir tepenin zirvesindeki onuncu hedef. Onuncu hedeften 11. Hedef görünüyordu. Ne güzel değil mi? Aaa ne kolay koşarak gidin diyen vardır aranızda. Hiç de kolay değil insanın aklına ilk gelen ben nasıl geçeceğim oraya hadi geçtim nasıl çıkacağım oraya tamam çıktım sonraki hedef için tam tepeye kadar çıkmak gerekiyor yamaçın dibinden zirveye. Biz 11. Hedefe bakıp dururken hedefin başından iki kişi karınca misali ufacık görünen iki arkadaş hedeften ayrılıp zirveye çıkıyorlardı. Biri Sıddıkdı. Bizde 11 geçip 12. Hedef için zirveye çıktığımızda iki yaban domuzu çok yakınımızda çalıların arasından koşarak geçti. Saldırgan olduklarını bildiğimizden korkutmak için düdükler ve bağırarak gürültü yapı verdik. Domuzların heyecanından olsa gerek orada beş dakika kadar hedefi aradık. 13. yönelindiğimizde artık enerjimin bittiğini görüyordum ve bünyem daha fazla yol almamalısın diye haykırıyordu. O sarp arazide bekleyecek değildim. Özgün önden hızla yedinci sekizinci hedeften beri bizle yol aldığını söyleyebileceğim. Arkadaşla önden hızlı bir şekilde devam ettiler ben arkadan onları görüş mesafem de kalmalarını sağlayacak hızda ağır bir şekilde devam ettim. 13. hedefide geçip 14. hedefe giderken sarp araziden kurtulup yola çıkmıştım. Yola çıktığımda Özgün gözükmüyordu. Diğer yarışmacı arkadaş da( benzetmiş olabilirim yorgunluk işte aslında çok mesafe yoktu aramızda) çeşme başındaydı. Çeşmenin yanından aşağı yola yönelip gidiverdi. Ben çeşmenin karşısındaki ince patikadan üst sokağa çıktım. Sokaktaki av köpekleri beni tedirgin etmişti. Hedef evlerin arka tarafında olduğu için saldırabilirlerdi. Köydeki yabancıyız sonuçta. Ben sokaktan ileri doğru ilerlerken Özgün de karşıdan geliyordu. Bizden önce gelip hedefi arayanlar olduğundan olsa gerek bizi izleyen bir teyze aradığınız şey şu evin arkasında diyerek hedefi tarif etti. Teyzem yardım almak yasak eleneceğiz yapma demedik. Hemen hedefe vardık. Ben hedef den önce mandalina ağacına odaklandım bir kaç tane mandalina koparıp enerji ihtiyacımı karşılamak istedim.. Sıddık ta hedefe yeni gelmişti onun içinde, Özgün içinde mandalina aldım yanıma. Sıddıkın mandalinalarını hemen verdim. Özgün tam yarışma modunda olduğundan ona yetişmenin mümkanı yoktu. Yarışma sonuna kadar yanımda taşımakta pek mantıklı gelmedi. Sıddık mandalinaları yiyip enerji kazandıktan sonra koşarak ilerlemeye başladı. Benim koşmaya ne niyetim nede takatım vardı yürüyerek devam ettim. Beşinci hedefi ararken on beşi yerini bulmuştum aslında onun için on beşi bulmak zor olmadı. Yamaçtan inip hedefe yüzüğü okutup on altıya ilerlemek için geri yamacı çıktım. On altının olduğu yere geldiğimde birbirine yakın üç ayrı hedef vardı. Özgün ile Sıddıkı da gördüğüm için hangisi bizim hedef diye sordum harita daki sembole bakmak o an aklıma bile gelmemişti. Yamaçtan aşağıdaki yola indikten sonra yine bir süre yoldan ilerlemenin keyfini yaşadım. On yedinci hedef de bir binanın arkasında idi. Onu da bulduktan sonra önümde iki seçenek vardı. Ya geri dönüp yoldan gidecektim yada az eğimli önümdeki yamaçtan dereye kadar ilerleyip karşı tarafta yol dan rakım alacaktım. Önceki yamaçlara göre bu çok kolay gözüktüğü için yamaçtan indim. Dereyi geçip yoldan yukarı çıkıp yine evlerin arka tarafından yamaç inip 18 gördüğümde Sıddık ile Özgün oturmuş nefesleniyordu. Çok koştukları için mi? Hayır. Aramızdaki dere yüzünden geçmek için çok düşünüp zaman kaybettikleri için ben onlara yetişmiştim büyük olasılıkla. Dere üstünden zıplanacak tarzda değil içine girsen adam boyu derinliği var içinde akan su belki diz boyu ama şiddetli dereye girdin mi çıkamazsın belli. Nasıl karşıya geçerim diye düşünmektense yine kolayı seçip sormayı tercih ettim. “Nasıl geçtiniz karşıya?” devrilmiş koca bir ağaç dere üzerinde köprü oluşturmuştu. Onu gösterdiler. Ağaç aşırı kaygan olduğundan oturarak karşı geçtim. Hedefime varıp bir sonraki hedefe dereye paralel yamaçtan ilerledim. 19.bulup yirmiye ilerlerken koyun sürüsü içinden geçtim. Çoban arkadaşla selamlaşıp geçtikten sonra Mehmetin karşı taraftan geldiğini farkettim. Oda 19. hedefi arıyordu. Hedefin yerini tarif edip 20. yöneldim. 20 hedefe yolu uzatarak sokaklardan gitmeyi tercih ettim. Hedefin olduğu sokakta iki amcaya ne yaptığımızı anlattıktan sonra hedefime iyice yaklaşmıştım ki ne göreyim iki genç almış hedefi gidiyor numarasını sordum. Benim yirminci hedefimdi.. Olacak iş miydi bu. Yarışma bitmişti hedefleri toplamaya başlamışlardı. Ben yine de yüzüğümü okutmak istedim hedefi yerinden ayırdıkları için kabul görmedi talebim. Bende ısrarcı olmadım. Son üç hedef yerinde mi değilmi diye kontrol etmenin anlamı da olmadığından doğruca bitiş noktasına aynı zamanda bitiş yeri tören alanı olarak düzenlenmişdi.

Mehmetle birlikte tören alanına varıp yüzüklerimizi cihazlara okuttuk. Benim maceram tam 181 dakika sürmüş cihaza göre. Ama eksik bu çünkü süreyi başlangıç noktasından değil birinci hedeften başlatmışlar. Törende başlamıştı. Yarışma komitesi bizler için sandviç meyve suyu hazırlamış. Onlardan alırken 21- A kategorisinin kazananları açıklanmaya başladı. Birincilik için kürsüye Özgün çağırılıyordu. İnanılır gibi değildi. Üç saatte tamamlamıştı parkuru ve birincilik kürsüsüne çıkmıştı. Büyük bir sevinçti bu bizim için. Kürsüye çıkıp birincilik madalyasını alıp indikten sonra. Özgün Hakem heyetine varıp madalyayı aldığını ama yanlışlık olduğunu anlattı. Evet evet hata yapmışlardı hakem heyeti sonuçları açıklarken yanlışlık yapmıştı. Madalyayı teslim etmek isteyen Özgünün isteğini kabul etmeyen hakem heyeti Ordu hatırası olarak  madalyayı Özgüne hediye verdiler. Bu arada 35 yaş kategorisi de açıklanmıştı. Bilin bakalım kimin çağırıyorlar kürsüye. Tabi ki bizden birini Kaanın ismi anons ediliyordu. 35 yaş kategorisinin birincisiydi. Bu kategoride altı yarışmacı vardı. Tek bitirebilen Kaan olmuştu. Bizim gururumuzdu moral kaynağımızdı.

Akşam ki yarışma iptal edilmişti. İptal olmasa bile kimse katılamayacaktı belliydi. Herkes yorgun düşmüştü. Yarışmanın iptal edilmesine üzülen görmedim. Aksine çok güzel bir karar alınmış olduğunu söyleyenler vardı. Biz tören alanından ayrılıp aracın başına geçmiştik. Üstümüz başımız çamurdu. Üstümüzü değiştirmeye üşendik sadece ayakkabılarımızı temizledik ve kabaca üzerimizdeki çamuru toz çırpar gibi çarpıp araca binecektik ki bir amca yanaşıp bahçesindeki mandalina ağacını anlatmaya başladı toplayanının olmadığı ağacın dalında meyvenin çürüyeceğine gidip bizim toplamamızı istedi. Özgün ile ben amcanın peşinde bahçesine gittik bahçeden ayrılırken iki poşet mandalina ile ayrılıyorduk.  Ordu merkeze dönüp üstümüz başımız çamur içinde olmasına rağmen güzel bir mekana girip yemek şiparişimizi verdik. Gerçi mekanın çalışanları ilk başta bizimle ilgilenmemeyi tercih etmişlerdi. Nezih mekanlarına yakıştıramadılar galiba bizi. Mehmet sitemini yüksek sesle söyleyince kendilerine gelip ilgilenmeye başladılar. Yemeğin ardından Kaanı oteline bırakıp öğretmen evine geçtik. Gece yol gelmiş olmamız ve yarışmanın da yorgunluğu ile sadece duş alıp kendimizi erkenden yatağa attık.

Pazar günün ki yarış şehir yarışı idi. Yürüyerek yarışma alanına geçtik. Çıkış saatimizi beklerken Özgünün rehberliğinde ısınma hareklerimizi de yapıyorduk. Çıkış saatim dolup haritayı elime aldığımda dünküne göre çok kolay bir parkur olduğunu gördüm. Ara ara koşarak sorunsuz bir şekilde parkurumu tamamladım. Yine sayaç başlangıç noktasından değilde birinci hedeften başlamıştı. 27 dakika gibi sürede bitmişti. Özgün hariç hepimiz sorunsuz tamamlamıştık. Özgün bir ara haritanın dışına bile çıkmış. Devamlı koştuğu için benle aynı sürede bitirmişti. 35 yaşta Kaan ın yine kürsüde olacağını biliyorduk. Birincilik Kaanındı. İki günde madalya alarak İstanbul Doğa olarak bizleri gururlandırmıştı. Törenin ardından Kaanla ayrıldık. Artık Ordu yu gezme vakti gelmişti. Ordunun simgesi haline gelen Boztepe ile başlamak gerekiyordu. Ama sayın Cumhurbaşkanımızın da Orduya geldiği gün teleferik arızalanmıştı. Biz de kendimize başka bir hedef belirledik Kurul kalesi. Ardından Yason burnu ve şehir merkezi listemizde idi. Pazar gününü keyifle tamamlayıp pazartesi günü İstanbul yolculuğuna başladık. Direk İstanbula dönmektense geze geze yolun tadını çıkarmayı tercih ettik. Samsunda Mersinden yarışmaya katılan grupla karşılaştık. Onlar da bizim gibi düşünmüşler. İstanbula döndüğümüzde 2000 km yi devirmiştik.

Bu yazıyı okuyan değerli arkadaşım eğer oryantiring sporunu yapmaya niyetin var ama kendince tereddütlerin varsa öncelikle şunu söylemek isterim. Biz Ordu yarışmasına katılan beş kişi olarak otuzumuzdan sonra başladık. Temponu kendin belirlediğin için kondisyon eksiğim var çabuk yoruluyorum gibi bahaneler bu spor için anlamsız. Bu spor denildiği gibi doğadaki satranç oyunudur. Hem bedenini hemde zihnini çalıştırsın. Ve en önemli bir nokta çoğunlukla bu spor ormanda yapıldığı için temiz hava ve yeşilin güzelliği  sayesinde tüm şehir stresinden uzaklaşmış oluyorsun.

Sevgiyle kalın

Doğa da kalın

Hoşçakalın…

Atilla Sürmeli