
Adaları İstanbul’da olup da İstanbul olmayan bir yer diye tanımlayabiliriz. Bu yazımızın konusu Büyükada olacak ancak en azından diğer adaların isimlerini analım yazımıza başlamadan önce.
İstanbul’un adalarının sadece Kınalıada, Burgazadası, Heybeliada ve Büyükada olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz, zira bunlar sadece yerleşim olanları. Aslında bunlara ek olarak adları Sedefadası, Kaşıkadası, Tavşanadası, Yassıada ve Sivriada olan 5 adet daha ada bulunmaktadır. Zamanla bu adaları da siteye ekleyeceğim ancak bugünkü yazımızın konusu Büyükada yani Prinkipo.
Büyükada’ya Anadolu yakasından ulaşım daha kolay ve hızlı olmakla birlikte yaz döneminde Avcılar ve Bakırköy’den de ulaşım mümkündür ancak ulaşmak Avcılar’dan 2 saat, Bakırköy’den 1,5 saat sürmektedir.
Eminönü şehir hatları, Kadıköy’e de uğrayarak 1 saat 20 dk civarında süre bir yolculukla ve diğer adalara da uğrayarak 1,5 saat süren yolculukla Büyükada’ya varmaktadır. Yine Beşiktaş’tan kalkan seferler de bulunmaktadır.
Bostancı ve Kartal’dan ulaşım ise daha sık ve daha hızlı olup 30 dakikada Büyükada’da olabilirsiniz.
Ulaşımı sağlayan Şehir Hatları, İdo, Dentur, Turyol, Mavi Marmara, Prenstur gibi birçok firma vardır bu nedenle tek bir yerden bütün hatlara ulaşmak mümkün değildir, üstelik bir de yaz ve kış tarifeleri farklıdır ve bazen sitelerdeki güncelleme nedeniyle bu linkleri buraya aldığımızda bu linklerin de birkaç ay sonra güncelliğini yitirmesi söz konusudur, gideceğiniz zaman, bineceğiniz iskeleye göre aratmak daha pratik olacaktır.
Büyükada İstanbul’un en büyük adası, bu yüzden yürüyerek adayı gezmek biraz zorlayacaktır ancak adada tarihi yerlere ve gezilecek yerlere çok takılmadan tam tur yapmak imkansız da değildir. Aslında adada tam tur ve kısa tur olarak turlar adlandırılan turlar var ancak bir de şehir turu diyebileceğimiz tur da yapılabilir.
Bu turlar genel olarak fayton turu şeklinde düşünülse de lütfen içinizde azıcık hayvan sevgisi, doğa sevgisi varsa bu faytonlara binmeyi aklınızdan bile geçirmeyiniz. Buraya keyifli bir yazı okumaya geldiniz belki fotoğraflar koyup bu keyfinizi baltalamak istemiyorum ancak buraya not almakta fayda görüyorum. “Faytona Binme Atlar Ölüyor” (Bu ayrı bir yazının konusu olacak)
Büyükada’da iskeleden indiniz, sizi küçük bir meydan karşılayacak, buradan yukarıya yani tam karşıya doğru çıktığınızda ise saat kulesini göreceksiniz, asıl meydan burası ve yine küçük. Adaya gelince ilk işiniz burada bir fotoğraf çekmek olacaktır, her ne kadar bu saat orijinal olan eski saat kulesi olmasa da yine de simge halini korumakta. (eski fotoğraflarına buradan ulaşabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?time_continue=62&v=qAxJEzWi8ys

Ben önce sağ tarafa yürümeyi tercih ediyorum, ancak burada Lale Hatun sokağından (Emniyet Müdürlüğü yanındaki) iç tarafa geçerek, adanın denizi yukarıdan gören ve güzel bir İstanbul manzarası sunan kafelerinde oturarak zaman kaybetmekten kurtuluyorum.

Tekrar Lale Hatun sokağına dönersek bu yolla birlikte Adalarda eksik olmayan yokuşlara da başlamış oluyoruz. Güzel dar ve rengarenk çiçekli ağaçların arasından yürüdükten hemen birkaç yüz metre sonra yine küçük bir meydana çıkıyoruz. Burada yine binmediğimiz ancak görselliğine ve estetiğine hayran olduğumuz atların beyaz köşklerin, villaların, evlerin önünden geçerken fotoğraflayabileceğimiz küçük bir meydana çıkıyoruz.
Artık villaların kamu binaları veya otel olarak kullanıldığı Çankaya Caddesinden devam ediyoruz, çünkü bu yol bizi birkaç küçük sürprize çıkaracak, ancak bu yolda kendi canınıza da dikkat etmeniz gerekiyor zira faytonların da kullandığı bu yol bir yarış pisti gibi kullanılıyor.
Hemen çaprazında ise Mizzi Köşkü bulunmakta, hemen isimden ve mimariden bir İtalyan eseri olduğu akla geliyor ama bu köşk İngiliz George Mizzi tarafından yaptırılmış, bir Ortaçağ şatosunu andırıyor, kulesi hala ayakta ama rasathane olarak kullanılan bölümü yıkılmış durumda. Bu arada artık bir apart otel şeklinde kullanılmakta ve yazının yazıldığı bugünlerde (Haziran 2018) restorasyon görmekte.
Troçki’nin İstanbul’da ne işi olduğu ile ilgili daha detaylı yazıyı http://t24.com.tr/yazarlar/cengiz-ozdemir/trockinin-buyukadada-ne-isi-vardi,6505 linkinden okuyabilirsiniz.

Yokuşu bitirdiğinizde Adanın ortasında yer alan ve tüm yolların birleştiği alan gibi görünen bir düzlüğe çıkıyorsunuz, burada google haritalarda Lunapark yazılı olduğunu göreceksiniz. Meydanda yer alan kafe restoranda dinlenmeyi kesinlikle tavsiye ederim, çünkü kiliseye çıkacaksanız sağlam bir tırmanış sizi bekliyor. (Faytonla gelseydiniz buraya kadar, bu okuduklarınızın hiçbirisini görmeyecektiniz)

Tepeye vardıktan sonra önce kendinizi kır gazinosuna (lokanta) atıp dinlendikten sonra gezmeye de karar verebilirsiniz.
Ortodokslar için hacı olmanın yolu Büyükada Aya Yorgi Manastırı’ndan geçiyor. Hacı olmak isteyenlerin önce manastırı ardından da Efes Meryem Ana Kilisesi’ni ziyaret etmesi gerekiyor. Yılda iki defa Aya Yorgi Kilisesi’nde Yortu düzenleniyor. Paskalya Yortusu adı verilen bu yortular 23 Nisan ve 24 Eylül’de yapılmakta ve doğaldır ki bu tarihlerde Kilise büyük bir ziyaretçi akınına uğramakta. Sonrasında ve ne zaman Adaya gitseniz göreceğiniz ağaçlara dolanmış ipler işte hep bugünlerden kalmakta, zira artık Müslümanlar bile bugünlerde meydandan başlayıp makaradaki ipleri yukarıya kadar koparmadan çıkmanın peşindeler.
Yetimhane dünyanın en büyük ahşap binalarından birisi (hatta birçok yerde en büyük olduğu yazıyor) yine aynı zamanda Dünyanın en çok katlı ahşap binası. Ana bina 6 katlı, yan bölümler 5 katlı. Bu bina aslında Prinkipo Palace Oteli olarak yapılır ancak otel olarak işletilmesi engellenince, Rum yetimlerin kalacağı yer olarak hizmet vermeye başlar, uzun süre Ruhban Okulu olarak faaliyet gösterir. Bir dönem askeri okul hatta Bolşevik devriminden kaçan Ruslar için göçmen konutu gibi kullanılır, 1960 Kıbrıs olayları nedeniyle el konulur ancak 2010 yılına kadar çürümeye terkedilir. Bu tarihte AİHM kararıyla Fener Rum Patrikhanesine devredilir. Şu an içeriye çökme tehlikesi nedeniyle girmek yasak.
